Müzik Etkisi Üzerindeki Ressamlar

Sanat geçmişine baktığımız vakit, eserleri müziğe odaklanan ya da müzikten etkilenen pek çok sanatçı vardır. Bu araştırmada bütün bu sanatçılardan anlatmak olası olmasa da müziğin evrensel bulunduğunu göstermek adına bizim ülkemizde eserlerine tanık olduğumuz sanatçılardan örnekler vermek bizlere güzel bir misal olacaktır. Dünyanın her yerinde birçok sanatçının bu evrensel dilden etkilendiğini görüyoruz.

 

Bu sanatçılardan biri de Ferruh Başağı’dır. Başağı’nın eserleri hakkında yorum meydana getiren N. İpşiroğlu, sanatçının eserlerinde ritmik yapılar ve renk tonları olduğunu ve bunların müzikle yakından ilgili olduğunu belirtiyor. Başak’ın sanatı geometrik soyut, lirik soyut vb. Tanımlara ek olarak “müziksel soyut” tanımının da eklenmesi gerektiğini belirtiyor.

 

Ferruh Başağı’nın müzikle direkt bir bağlantısı yoktur, şu demek oluyor ki eserlerinde müziğin etkisi mevzusunda bilgili bir yaklaşımı yoktur. Ama entresan olan, Bach’ın müziği, sesi, tonu ve ritmi şekillendiren unsurlarla yaptığını resim dili, renk çizgisi ve ritimle yapmış olmasıdır. 1980’den beri hep aynı mevzuları işleyen resimlerine bakıldığında “tekrarda mucize” ve “yeniden yok” görmemek olası değil. Öyle ki okumaya (dinlemeye) başladığımızda süresiz bir biçimde karşımıza çıkıyor. Yol. Yaratıcılık. Aynı kurgu ve renklere sahip veya birbirine fazlaca yakın olan resimlerde bile çizgi, geometrik şekil ve renk kullanımının ritim ve çağrışımlarında.

 

Resminin fırçası ve paleti arasında saf bir konferans olmasını istedi, sanatçının çalışmalarını kısa ve öz bir şekilde tanımlayan bir ifade. Soyutları biçimsel bir temelde değil, entelektüel bir temelde ‘çalıştırmak’ istedi. Bu saf konuşmanın bir parçası olmak kolay değil. Resminin sıcaklığı işinizi kolaylaştırsa da kendi şarkısını söylüyor. Artık “Görüntü de gerçek de yok. Sadece renkler var. Yaşasın renkler…” şarkısını mırıldanmanın zamanı geldi denilebilir.

 

Başağı’nın kendini fotoğraf dilinde ifade etmek için kullandığı resimsel öğelerle (Başağı hep bir kavramdan yola çıkmış olduğu için Konsept diyoruz) ilk kere 1950 senesinde yaptığı iki resminde karşılaştığımız söylenebilir. “Horoz Dövüşü”, diğer “Cami”. Birincisi sanatçının yürümüş olduğu tecrit yolunun ilk işaretleri, ikincisi ise ulaşacağı mutlak soyutlamanın ilk işaretleridir diye düşünüyorum. Bugün itibariyle Başağa’nın resimlerine baktığımızda, resimlerini müziğe yaklaştıran iki temel unsurun kompozisyonda baskın bir yer tuttuğunu görüyoruz: ritim ve renk. Başağa’nın ritim ve renge duyarlılığı, ilk görünüm resimlerinde doğadan fotoğraf yaptığında kendini gösterir.

 

Disiplinlerarası çalışmalarıyla tanınan Bilge Alkor, eserleri müzikten de etkilenen sanatçılardan biridir. Alkor, çalışmalarında imaj, ses ve yazının kesişimlerini keşfederek farklı disiplinlerden beslenen bir anlatı ortaya çıkarıyor. Shakespeare’in oyunları T.S. Eliot ve Franz Schubert’in bestelerinden ilham alan eserler sanatlar arası bir etkileşimdir.

 

Bilge Alkor’un yeni esin kaynağı Franz Schubert’in yazar Wilhelm Müller’in metinlerinden yola çıkarak bestelediği 24 şarkıdan oluşan “Kış Yolculuğu”, 2004 yılında “Sanatlar Arası Etkileşim” sergisiyle açıldı. Schubert’in işi.

 

Sanatlar arası yolculuğunun nedenini şöyleki deklare etti: “Sanat eserlerinden ve yaratıcılarından çok şey öğrendim. Bu sürecin sonucunda tüm bu öğrendiklerimi sanatla cevaplamak istedim.” Bu sefer Bilge Alkor’un esin deposu “Mozart ve Sihirli Flüt” oldu. Sihirli Flüt’ten etkilenme sürecini Bilge Alkor şöyleki açıklıyor: Düşler evreni çalışmalarımda her vakit mühim bir tema olmuştur. Onlarla örneğin Mozart’ın Sihirli Flüt’ünde karşılaşıyorum. Prospero orada Sarastro oldu. Orada, Ferdinand ve Miranda, Tamino ve Pamina’dır ve tıpkı aşıkların Fırtına’da birleşmek için geçmesi gerektiği benzer biçimde bir ateş sınavından geçmeleri icap eder… Monostatos bir tür Caliban’dır… Tüm gerçeklikler yaratılmıştır. Prospero’nun söylediği gibi, hayallerimizin dokusu. ..”

 

Alkor’un bu işlerde her vakit derinlere indiğini ve konunun bütünlüğünü bozmadan özü aradığını biliyoruz. Alkor’un yorumu oldukça değişik. Kullandığı teknikler de farklı: yağlı boya, akrilik, resim ve fotoğrafçılık. Resimlerin bazıları soyut, bazıları değil. Operadaki insanları maskeli gösterir. Her biri için kişiliğine gore bir maske düşündü. Ancak iki karakter atlandı: Tamino ve Pamina. Her ikisinin de maskeleri ve tam boy resimleri var. Tamino, ince ve zarif bir genç hanımdır. Ayakları çıplak, siyahlar arasında, yüzünün yarısından fazlasını kaplayan büyük bir kapüşonlu maske takıyor, başı hafifçe öne eğik, elinde düz flüt çalıyor. Pamina gözleri dolu bir bebek. Tamino’nun görünce aşka düştüğü tablo, tıpkı metinde geçmiş olduğu şeklinde parlak renkli taşlarla süslü bir çerçeve içindedir.